Başkaldırıyoruz!

Size her ay kaçar kaçar öldürüldüğümüzü yazmayacağız kızkardeşler..

Yılda kaç kez tecavüze uğradığımızı da…

Size milyonlarcamızın işten yorgun argın gelip bir de evde ücretsiz kaç iş yaptığını anlatmayacağız kızkardeşler…

Adını koysanız da, koymasanız da, çifte emek sömürüsünün ne demek olduğunu biliyorsunuz.

Aşağılayıcı bakışları da, tehdit edenleri de, fetva verenleri de, “iyi hal”lileri de…

Hepsini tanıyorsunuz. Boğazımızı sıkan her bir elin sahiplerini biliyorsunuz.

Ne devletten, ne polisten, ne patrondan, ne kocadan, ne hocadan, ne babadan… Size isyandan bahsedeceğiz bugün kızkardeşler. Birbirimizin gözlerinde gördüğümüz öfkeden ve ateşten.

Affetmeyen, kabullenmeyen, boyun eğmeyen..

Bu bir kavga. Her gün onlarca türlüsüyle karşılaştığımız aşağılamalara boyun eğmeme kavgası. Yaşamın tam göbeğinde emeğiyle var olan, yaratan biz kadınları “süs” diye yaşamın kenarına itmeye çalışanlara karşı verdiğimiz kavga. Ah o “süs”ler olmasa, o karşılığı ödenmemiş “analık, kadınlık” emekleri olmasa nasıl döner kapitalist-emperyalizmin bu çarkı!

Daha kuşaklar boyunca bu çarkın dişlisi olmaya hiç niyetimiz yok. Niyetimiz, yaşamlarımızı çalan bu çarka çomak sokmak!

Bu yüzden her sabah yeniden başkaldırıyoruz.

Kavga yerimiz; fabrika, okul, ev, mahalle, iş yeri, sokak; her yer!

Direnişle özgürleşen Flormar işçilerinin, SİBAŞ işçilerinin güzelliğiyle başkaldırıyoruz.

İki kat sömürülen emeğimizin hakkı için başkaldırıyoruz.

Köyünde santral kurulmasına karşı direnen kadınların inadıyla başkaldırıyoruz.

Emperyalist savaşlarda köle olmayı değil, çetelere karşı savaşmayı seçen kadınların onuruyla başkaldırıyoruz.

Leyla’nın direnciyle başkaldırıyoruz.

Hayatta kalmak değil, yaşamak istiyoruz!

Özgürce yaşamak için dünyayı değiştirmeliyiz. Bunu biliyoruz.

Madem bizim sırtımızdan dönüyor bu çark, biz de değiştirelim o zaman! Emeğimiz için mücadele ederek, özgürlüğümüz için isyan ederek, istediğimiz dünya için adım adım örgütlenerek değiştirelim.

Evlerden, fabrikalardan, mahallelerden başımızı kaldırıp yıldızlara gözümüzü dikelim.

Karşımızdaki sistem; mahkemeleri, polisi, katili, bankası, fetvası, medyası, modasıyla bu kadar örgütlü iken, onlar saltanatlarını sürdürmek için bizim yaşamlarımız üzerinden bin bir plan yaparken, biz kendi yaşamımız için örgütlenelim.

Gözlerimizdeki öfkeyi ve ateşi birleştirelim.

Bakalım o zaman dünya nasıl bir yer olacak!