Cem Küçük doğru söylüyor!

İktidarın (AK Parti’nin, Erdoğan’ın değil, ‘iktidarın’ diyorum, yarın ‘Başkan Erdoğan’ olmayabilir), medya ve ‘sanat dünyası’ndaki tetikçisi olarak görevli olduğu anlaşılan Cem Küçük, 6 Mayıs’taki YSK’nin İBB seçimleri iptal kararından sonra, İmamoğlu’nun, “herkes konuşacak ve her şey çok güzel olacak” sözünü yayan sanatçılara ateş püsküren, açlıkla tehdit eden bir yazı kaleme aldı.

Yazının girişinde şöyle diyor Cem Küçük; “Daha önce de bu köşede ifade etmiştim. Türkiye’nin kesinlikle bedel ödeme kültürüne ihtiyacı vardır. Çünkü ne yaparsan yap bedel ödemediğin bir ülkede ahlâksızlık hâkim olur. Cezasızlık kültürü aslında her ülkeyi uçuruma sürükleyen korkunç bir olaydır. Bedel ödeme kültürü demek illa ki hapis ve sürgün demek değildir. İlla mahkemelerin devreye girmesi değildir. Sivil mekanizmalarla da bedel ödenir.”

Ne kadar da doğru söylemiş… Evet insan yaptıklarının ya da yapamadıklarının sorumluluğunu taşımalıdır. Önce kendi vicdanında sonra topluma karşı başı dik gezebilmelidir. Evet, sözün bir ağırlığı vardır. İnsan bir laf etti mi onun nereye gideceğini bilmeli, sonrasında o sözün arkasında durup gereğini yapmalı, bedelini de ödemelidir. Göze alamıyorsa bir bedel ödemeyi, söylememelidir.

Evet, sözün ağırlığını yitirmesi ahlâksızlığı büyütür. Sözün ağırlığı ise çok bağırıyor olmaktan, arkasına yaslandığı iktidara güvenerek sağa sola tehdit yağdırmaktan gelmez. Bu hâli ile, daha çok ahlâksızlıktan gelir. Sözün ağırlığı, belirtiğimiz gibi, ‘özün ve sözün bir olması’ndan gelir.

İlk defa olmamak üzere, sanatçıları, medya dünyasını her fırsatta tehdit etmeyi görev bellemiş Cem Küçük’ten örneğin, Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan çocuklarla ilgili bir şey duyamadık. Mavi Marmara gemisi ile Gazze ablukasını kırmak için yola çıkanları, Erdoğan’ın “giderken bize mi sordunuz” diyerek satmasından sonra ‘manyak’ olarak tanımladığını gördük. Şuna emin olmak gerekir ki, Ensar tecavüzcüsüne Erdoğan bir laf etmiş olsa idi, Cem Küçük urganı mürekkebe batırıp bir yazı yazardı.

Örneğin Cem Küçük’ten ayyuka çıkan yolsuzluklara ilişkin, örneğin İBB’de geçmişi bir yana son günlerde açığa çıkan yolsuzluklara ilişkin yazdığını, konuştuğunu göremedik. Zamanında AK Parti içinde küçük, amatör, salakça yapanlar olarak geçiştirmeyi yeğlediği yolsuzluk tespitleri dışında, örneğin TÜRGEV’e aktarılan milyonları, arsaların, binaların vb. eleştirisini hiç göremedik.

O sadece, AK Parti’yi eleştiren köşe yazarlarına, sanatçılara verilen paralarla ilgili.

Daha sonra yazdığı bir yazıda da aslında bu sanatçılar kimi desteklerse halkımızın tersini yaptığını söyleyerek, “her şey çok güzel olacak” sözünü yazan söyleyen sanatçıların Saray’a getirilmesi için uğraşılmasını da ‘Başkan’a komplo olarak değerlendiriyor. Elbette bir önceki yazısında, bu sanatçıları niye eleştirdiği konusu ise boşlukta sallanan bir çelişki olarak duruyor. Ne demeli; sözün ağırlığı olsa gerek!

Cem Küçük aynı paragrafta cezasızlığın bir ülkeyi uçuruma sürükleyebileceğinden söz ediyor. Ne kadar doğru! Ama onun için suç olan tek şey, bugün için ‘Başkan Erdoğan’ yarın bir başkası fark etmez, meşruiyet krizi yaşayan iktidarı eleştirmekten ibaret.

Örneğin 740 haftadır Cumartesi Annelerinin çocuklarının mezarını ve katillerini aramalarına sessiz kalmak, katillerini cezasız bırakmak; örneğin, Soma’da hayatını kaybeden 400’e yakın madencinin katili olan patrona her can başına 5 gün gibi bir ceza vererek cezasız bırakmak, üstüne bir de maden işletme ruhsatını yenilemek ülkeyi uçuruma götürmüyor Cem Küçük için… Ama ‘Başkan Erdoğan’ı değil de İmamoğlu’nu desteklemenin cezasız bırakılması ülkeyi uçuruma sürükleyebiliyor!

Mutlaka hapsetmek gerekmeyebilir diyor örneğin, barış akademisyenleri, gazeteciler, parti başkanları, belediye başkanları, milletvekilleri, öğrenciler, devrimciler gibi… Ama en azından açlıkla terbiye edilmeliler diyor Cem Küçük…

Ama işte öyle olmuyor, olamıyor maalesef Cem Küçük… Onlarca kanalda her gün, her saat yayılan o karanlığı halkımızın izlemesi için, o sanatçılara milyonlar vererek o basmakalıp dizileri izletmek zorunda olduğunu biliyor sahiplerin… O yüzden de havuç-sopa politikasını eksik etmiyorlar.

Bir taraftan ‘küçük tetikçi’leri ile sopayı gösterirken, diğer yandan milyonlar ödeyerek birbirinin aynısı dizilerde oynatarak havuç sunuyorlar. Sonra da Saray’da iftara davet edip fotoğraf vermeye çalışıyorlar.

Tamamen keyfiyete dayanan, kendi koyduğu hukuku dahi hiçe sayan, aynı konuşma içerisinde birbirine zıt şeyleri fütursuzca söyleyebilen, YSK’nin gerekçe koyamayan ‘gerekçeli kararı’ sonrası, “çaldı dedik ama, halkımız anlasın diye öyle dedik, yoksa hukukî bir terim değil” diyebilecek kadar bedel ödemeyeceğine güvenen, insanlığın bugüne kadar yarattığı tüm değerleri kendi soysuz çıkarları için ağızlarına alıp iğdiş eden bir avuç asalağın cenneti için kurulmuş bir organizasyondur bu.

Yağma, rant ve savaş ekonomisi üzerine kurulmuş bu Saray Rejimi’nde Cem Küçük de bir tetikçi olarak görev alıyor. Bu görevi karşılığında milyonlar mı, yüzbinler mi aldığını bilmiyoruz ama, gönüllü bir ‘dava neferi’ olarak yapmadığını biliyoruz.

Hayatında bedel ödememiş, zamanında cemaatı överken, sonrasında ‘Cehennem Köpekleri’ diye kitap yazacak kadar dönüş yapma kabiliyetine sahip, bugünün ‘Başkan Erdoğan’cısı Cem Küçük’e vakti geldiğinde, en şanlı elbisesi, işçi tulumuyla dolaşmaya başladığında bu memlekette hürriyet, sözün ağırlığını da, bedel ödeme kültürünü de hatırlatanlar çıkacaktır…