Devrimci Yaşam – Devrimci Gönüllülük

Önceki Bölüm: Devrimciliğin Mihenk Taşları

Devrimci olmak, her dönem ve her koşulda yeni içerikler kazanır. Lenin’in, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi içindeki eğilimlerin netleşmesini sağlayan, yeni parti ve yeni devrimci tanımlaması (partinin bir örgütünde bilfiil çalışıyor olması) yaşadığımız dönemde zenginleştirip derinleştirilmelidir. Bilfiil çalışıyor olmak günümüzde ne anlam taşıyor?
Dünyada, sosyalizmin hızlı bir çözülüş süreci yaşadığı, sosyalizmin prestijinin en düşük noktalarda bulunduğu, devrimcilerin dinozor olarak görüldüğü, yumuşakça insanların makbul sayıldığı, çizgisizliğin en geçerli çizgi olduğu, “yiğitliğin onda dokuzu kıvırmaktır” düşüncesinin genel kabul gördüğü zamanımızda, devrimci olmak her türlü zorluğu kabullenmeyi ve güzellikler yaratmaya gönüllü olmayı gerektiriyor.
Devrimci olmak gönüllü olmaktır. Gönüllü olmak ise bilmekten geçiyor. Günümüzde devrimci olmanın zorluklarından birincisi bilmektir. Sınıf savaşımının tarihini, devrimci mücadelenin gelişimini, yol ayrımlarını, yıkılacak olan burjuva düzeni vb. bilmek, bugün devrimci olmaya aday bizlerin önünde, ideolojik bir görev olarak durmaktadır. Öğrenme işi bir okul ile gerçekleşir. Burjuvazi geçmiş sınıf savaşlarından biriktirdiği bilgileri, günümüzde sınıf savaşını yürüten kadrolarına, hiç kesintiye uğramayan bir kurum aracılığıyla aktarıyor. Böylece hem kurum yenileniyor hem yeni kadrolar yetiştirebiliyor. Bu okul, burjuva devlettir. Burjuvazinin uluslararası işbirliği örgütleridir.
Dünya devrimci hareketinin tarihi çok zengin deneyim ve bilgi birikimine sahiptir. Fakat bunları bir örgütün kalıcılığı ve sürekliliğinden, günümüze aktarma olanaklarından, enternasyonalden yoksundur. Bu durum burjuvaziye karşı savaşımımızda en büyük dezavantajımızdır.
“Devrimci, örgütlü insandır” sözü bir zorunluluğun ifadesidir; çünkü devrimci, devrim için savaşan insandır. Devrimci savaşımı da ancak bir örgütün sürekliliğinde gerçekleştirebilmek olanaklıdır.
Yukarıdaki iki paragrafın daha anlaşılır kılınması için kendi çalışmamızdan bir örnek verelim. Çalışmanın başlangıcını ve geçirdiğimiz süreçleri yeni yoldaşlarımıza ikili görüşmeler ve sohbetlerle ne kadar yansıtmaya çalışsak da bu olanaklı değildir. Ancak bir örgüt mekanizmasında ve bir iş üzerinde deneyimlerimiz ve ilkelerimiz anlaşılır olmaktadır. Bu “basit” örnek, dünya ölçeğinde sınıf savaşımında başarılı olmamız için enternasyonale ihtiyacımız olduğu ipucunu verebilmelidir. Yine bu örnek bize, Anadolu’da devrimci bir çalışmanın ve Anadolu Devrimi’nin enternasyonal bir görev olduğunu anlatmalıdır. Her yöresel örgütlü çalışma ve çatışma dünya burjuvazisi ile kapışmadır. Bugün, devrimci eğitimimizi sürdüreceğimiz okulun yaratılması görevini önümüze çıkarıyor. Bugün gönüllü olmak, devrimci örgütün yaratılmasında bilfiil çalışıyor olmayı gerektiriyor.
Devrimcilik günümüzde yüce ruhlu olmayı gerektiriyor. Ruhu olmayan gönüllü olamaz. Tekelci düzenin yarattığı ve yaratmaya çalıştığı, ruhsuz yumuşakçalardır. Sosyalizmin çözülüşünün nedeni emperyalizmin güçlü olması değil, sosyalizmin güçsüzlüğüdür; çünkü hiçbir güçlülük tek başına bir şey ifade etmez. Her güçlülük durumu; karşısında savaşmanın, daha güçlü olmanın olanaklarını sunar. Yoksa insanı reddetmemiz gerekir. Yer çekimine meydan okuyup, uçağı uçuran insanı unutmamız gerekir. Sosyalizmin çözülmesinin nedeni, bilinçsizlik, özverisizlik, inatsızlıktır ve şüphesiz ki gönülsüzlüktür.
Devrimci olmak, insan olmaktır. İnsan olmak günümüzde zor bir iştir. İnsan olmanın yolunu çok net olarak söylemek gerekir: Burjuva düzenine karşı savaşmak, ortakçı bir toplumu kurma mücadelesi içinde olmak. Bunun dışında başka seçenek yoktur. İnsan olmaya ve insan kalmaya gönüllü olmamız gerekiyor. Bunun yolunun, devrimci örgütün olmadığı koşullarda devrimci olmanın, bunu hedefleyen bir örgütlenme içinde olmaktan geçtiğini yineliyoruz. Bir başka nokta bunun günü birlik savaşımda bir çizgi olarak yer alarak, bilfiil yaşamın içinde mücadele ederek, devrimci ve örgütlü bir savaşım vererek gerçekleşeceğini yine sürekli vurguluyoruz. O nedenle gönüllü olmak “yarın gerçekleşecek” bir devrimci örgütte yer almaya hazır anlamını taşımıyor. Bu anlayış, sol çevrelerde yaygın bir anlayıştır. Bunu, bir kısmı mücadeleden kaçış için bahane olarak ileri sürerken, “Ne yapayım çalışabileceğim örgüt yok” tekerlemesi ile yaşamaya devam eder. Bir kısmı çaresizlikten “ölebilecekleri örgüt” ararlar: “Bir kurşun sıkıp ölelim.” Bir kurşun sıkıp ölmek için örgüt aramaya gerek yoktur. Cesaret çoğu zaman ölmeyi göze almakla ölçülür. Bizim açımızdan cesaret ölçüsü bu değildir. Eğer savaşmayı göze almıyorsak, örgütlenmeyi göze almıyorsak, bir başkasını devrime kazanmayı göze almıyorsak, devrim için ölmek örgütlü bir eylemi değil, kişisel eylemi anlatır. Cesaret; devrimi örgütlemek, savunmak ve yaymaktır. Bizim cesaret anlayışımız budur. Önümüzde devrimi yaymanın ve örgütlemenin görevi durmaktadır ve bu hem gönüllüğün hem de cesaretin en büyük göstergesidir. Devrimci olmak kişisel olarak devrimi savunmak değil, örgütü savunmak ve örgütü çoğaltmaktır.

Saldırı Psikolojisiyle Örgütlenmek
Savunma psikolojisi ile hareket etmek, baştan kaybetmektir. Burjuvazinin sunduğu “özgürlük” kırıntılarına tapınma, kendini sevimli gösterme çabalarının psikolojik başlangıcıdır. Savunmada kalmak, sürekli mevzi kaybetmeyi; kaybedilen mevziler yerine gerçeği yansıtmayan “göz kamaştırıcı başarılarla” savunmayı beraberinde getirmektir. İşçi sınıfının durumunu abartma, işçilerin söylemediklerini, düşünmediklerini söylemişler ve düşünmüşler gibi yansıtmada savunma psikoloji ile hareket etmenin önemli payı vardır.
Saldırı psikolojisi ile örgütlenmek ve bu çizgide devam etmek, zor ve ciddi teorik çabanın gerekliliğini ve sürekliliğini dayatıyor. Bu, durup geriye bakmamayı, geçmişe takılmamayı, geçmişi bilinçle kavramayı içeriyor. Saldırı psikolojisi ile örgütlemek, önemli bir ayrım noktasıdır. Sınıf savaşımında, önemli netlik ve berraklığı yansıtıyor. Sosyalizm savaşının kabulünü ve uzlaşmazlığını anlatıyor. Savaşın taraflarının ayrılmasını gerektiriyor. Sosyalist devrimci hedefi ve aynı anlama gelmek üzere, zafer için hareket edenlerin basacakları moral zemin budur. Aynı yolda yürüyen devrimci dostlarımızla beraberlik çizgisini ve dost-düşman ayrımının netleşmesini sağlıyor. Bizim açımızdan, bu düzende hedeflenebilecek hiçbir ileri noktanın olmadığını gösteriyor, sosyalist devrim perspektifini koyulaştırıyor. Burjuvazinin bizi savaşa davet ettiği türünden, içi boş, anlamsız tekerlemelerden kurtarıyor; çünkü burjuvazinin varlığı, savaşa davet etmesine gerek bırakmıyor. Her gün, yaşamın her anında savaşın varlığının nedeni oluyor.
Sınıf savaşımı, içi boşaltılmamış olarak kavrarsak, savaşı anlatır. Savaş, klasik tanımlama ile politikanın devamı ise, burjuvaziye karşı savaş, sıcak karşılaşmaları anlatmakla beraber, ona indirgenemez. Zaman zaman sıcak karşılaşmalar savaş olmuyor, savaşın bir anı belki de şiddetin en fazla açığa çıktığı an oluyor. O an yaşanan çarpışma savaşın tümü içinde bir noktayı ve bir alanını yansıtıyor. Savaşın tüm boyutlarını yansıtmıyor. Fakat örgütlenmenin her aşamasında, günlük çalışmanın her noktası ve her alanında (ajitasyon, ideolojik çalışma, örgütlenme vb.) o sıcak çarpışma psikolojisi ile hareket etmek bir zorunluluktur. Sadece sıcak karşılaşmaları savaş olarak düşünmek, savaşımın, günlük yürütülen alanlarda aynı psikoloji ile davranmamayı beraberinde getiriyor, yaptığımız işleri küçümsememize neden oluyor. İnsanlar ve yoldaşlarımızla ilişkilerimizde, uzlaşmaya, yumuşamaya, kof bir hümanizmin gelişmesine yol açıyor. Biz bu nedenle “Ya Sosyalizm Ya ölüm” sloganını, sadece sıcak karşılaşmaların sloganı olarak değil, günlük çalışmalarımızın yol gösterici bir belgesi olarak da kullanıyoruz.
Saldırı psikolojisi ile örgütlenmek yaşamın her alanında bize yol gösterici moral kaynak olabilmektedir. Şüphesiz her moral durumun sağlamlığı ve kalıcılığı, ideolojik netlik ile beslenebilmesinde, eylemlilikle taşınabilmesindedir.
İşçi sınıfının reformist ağırlıklı kendi günlük çıkarları çerçevesindeki mücadelesini alkışlamak bizim işimiz değildir. Burada saldırı noktamız, reformizm ve bencilliktir. Reformizm, işçi sınıfı hareketini salt işten atılmamak ve ekmeğini kazanmak için günlük ekonomik çıkarları yönünde hedeflendiriyorsa buna karşı çıkmalıyız. Sınıf içindeki reformist burjuva ajanları, “ağlamayan çocuğa meme vermezler” felsefesi ile sınıf hareketini yumuşatıp, eylemlerin içeriğini boşaltıp, işçi sınıfını burjuva egemenliğe boyun eğmeye yöneltiyorlar. İşçi sınıfının iktidar hedefi ile politika yapmasını engelliyor, önünü tıkıyorlar. Tarihin binlerce kez kanıtladığı gibi, kararlı ve sürekli devrimci çıkışlar, reformları doğuruyor. Saldırı noktamız reformizmdir. Burjuva ahlâkına, yaşam biçimine ve felsefesine sürekli saldırıda bulunmak zorunluluktur; çünkü burjuva dünya görüşü, burjuva egemen toplumda, kendini sürekli yeniden üretme olanağına sahiptir. Herhangi bir alanda bizim yokluğumuz, burjuva ideolojisinin güçlenmesine neden oluyor. Lenin’in deyişiyle “ya sosyalist ideoloji ya burjuva ideolojisi, bunun dışında başka yol yoktur.”
Saldırı psikolojisini yeniden üretmek, saldırıya geçmek ile ilgilidir. Sürekliliği buna bağlıdır. Saldırıyı sadece bir alanda düşünmek kolaycılığı ve sonrasında yılgınlığı yeniden üretir. Bu nedenle saldırı, aynı anlama gelmek üzere burjuva düzenini yıkmak hedefi, üç araç üzerine oturtulmalıdır; ideolojik, politik, örgütsel. Bunları bir başlıkta toplamak mümkündür: Örgüt ve örgütlü çalışma. Bu düzeni yıkmak için kurulan her örgüt, doğal olarak saldırı için örgütlenecektir. Askeri, örgütsel ve ideolojik alanlarını buna göre organize etmelidir. Saldırıyı sadece bu alanlardan biri için düşünmek, sadece bir alanda örgütlenerek saldırı için örgütlendiğini söylemek, en basitinden ciddiyetsizliktir. Bu tür örneklere herkes kendi çevresinde rastlayabilir.
Ciddiyetsizlik saldırı hedeflerimizden biridir. Burjuva alışkanlıklar ve düşünme kalıplarına karşı sürekli ve etkili savaşım yürütülmelidir. Yürütülecek bu savaşımın başarısı, örgüt normlarının yükseltilmesi ve niteliğimizin geliştirilmesi ile ilgilidir. Aynı zamanda sınıf içinde devrimci çizgimizin çizilmesi ve etkinliğimizin arttırılması, kendi içimizde yürüteceğimiz savaşım için de moral kaynağı olacaktır. Şüphesiz ki sınıf içindeki etkinlik, çalışma alanlarının tüm ayrıntısıyla tanımlanmasını, günlük çalışmalarda sürekliliğin sağlanmasını, siyasal ajitasyon için her fırsatın değerlendirilmesini, uzun dönemde kalıcı olabilecek hücrelerin örülmesini vb. gerektirir. Bu, hem düşünsel anlamda hem de pratik olarak sürekli hareketlilik demektir. Hareket içinde olmak örgüt içi eleştiride işin eleştirisini zorunlu kılar. Bu anlayış yoldaşlık ilişkilerimizin zedelenmesinin önüne geçer. Eleştirilerin kişisellikten çıkmasını sağlar. Boş övünmelerin önüne geçerek, kişilerin kendilerini kontrol etmelerini, kişilik normlarının gelişmesini pekiştirir. Eleştiri, sonuçta örgüt çalışmasını yükseltirse anlamlıdır. Bu işleyiş, örgüt içinde saldırı noktamız olan, şefliğe, adamsendeciliğe, kayırmacılığa vb. karşı sağlam bir dayanak sağlayacaktır.

Sonraki Bölüm: Örgüt Yaşamı