Diyarbakır, Mardin ve Van’a gelen kayyum İstanbul ve Ankara’ya gelmez mi?

Erdoğan Trabzon’da yaptığı konuşmada, “Trabzon gibi Fatih’in emaneti olan İstanbul’a sahip çıkacağız. Bu aziz şehrin bölücü örgüt destekçilerine peşkeş çekilmesine mani olacağız” demişti.

“Fatih’in emaneti aziz şehir” diyor Erdoğan. Öyle ‘aziz’ bir şehirdir ki İstanbul, Saray Rejimi kaybettikten sonra, yandaş medya maaşlarını ödeyemez hale geldi. Öyle ‘aziz’dir ki, yağmaladıkça daha çok veriyor! İki gün önce Bilal Erdoğan’ın vakıflarına, çeşit çeşit tarikatların vakıflarına ‘eğitim protokolü’ ile bağlanan hortumlardan akıtılan 370 milyon TL’lik kaynak kesildi. Bu yağmanın sadece küçük bir parçasıdır. İşte İstanbul, hem işçi-emekçilerin, halkın çocukları onların istediği gibi yoğrulurken bir de bunun üzerinden milyonlar kazanmalarını sağlayan ‘Fatih’in emaneti, aziz bir şehir’dir.

Erdoğan’ın; “Bu aziz şehrin bölücü örgütün destekçilerine peşkeş çekilmesine mani olacağız” sözleri açık bir tehdittir.

İstanbul’a kayyum riski herkesin gördüğü, düşündüğü bir gerçektir. Buna rağmen, CHP, sözlü açıklamalarla yetinirken, Kemal Kılıçdaroğlu, sokağa çıkmayı uygun bulmuyor. Diyarbakır, Mardin ve Van’a kayyum atanması ile İstanbul’da seçimin tekrarlatılmasını aynı sürecin parçası olarak gören, İstanbul’a da kayyum atanabileceği açık bilincine sahip insanlara, kendi seçmenine evinizde oturun diyor!

Kılçdaroğlu’na, tıpkı milletvekilliği dokunulmazlığındaki gibi, güvenilmez olduğu yaşananlarla bilinen bir güvence mi verildi? Kılıçdaroğlu bunun için m evinizde oturun diyor? Kemal Kılıçdaroğlu, dokunulmazlıklar konusunda da, kendi deyimi ile devletle görüşme yaptığını açıklamış, “ Anayasa’ya aykırı da olsa, evet diyeceğiz” demişti. Sonrasında, HDP’li eşbaşkanlar ve milletvekillerinin ardından CHP’li milletvekilleri de hapse atılmıştı.

Erdoğan, Trabzon’da yaptığı aynı konuşmasında, Ekrem İmamoğlu’nu İstanbul’daki sel felaketi sırasında Bodrum’da tatilde olmakla suçlamış, bir ‘aşkı, davası’ olmamakla eleştirmişti. Ekrem İmamoğlu ise, bu açıklamaları ‘üzücü’ bulmuştu. İmamoğlu’nun ‘üzücü’ bulmasının nedeni, Bodrum’a kendisini Erdoğan’ın çağırmış olması mıdır?

Duyumlarımıza göre, İETT Katarlılara satılmış, hatta peşinatı alınmıştır. İGDAŞ’ın ise Koç Holding’e satılacağı konuşulmaktadır. Erdoğan’ın İmamaoğlu ile Bodrum’da yaptığı görüşmede, İETT ve İGDAŞ satışlarına itiraz etmemesi, hatta AK Parti’ye geçmesi teklif edilmiş, kabul etmezse kayyum atamakla mı tehdit edilmiştir? Ekrem İmamoğlu, yaşananları halkla paylaşmalıdır.

Erdoğan, Saray Rejimi, Ankara ve özellikle İstanbul belediye seçimleri üzerinden siyasi olarak ağır bir yenilgi almış olsa da Ankara’yı da İstanbul’u da yönetmek ister. Hele ki, ‘aziz şehir’ İstanbul’un rantı, bunun üzerinden kurdukları yağma-talan koalisyonunun devamı için bunu zorluyor, zorlamaya da devam edecektir.

Kılçdaroğlu’nun ‘evinizde oturun’ tutumu, Saray Rejimi ile bir anlaşma içinde olduğunu göstermektedir. Böyle bir anlaşmadan zararlı çıkacak olan biz, işçi-emekçilerdir, halktır. Böyle bir anlaşma İstanbul’un rantının paylaşılması anlaşmasıdır.

Bu yaşananlar rantın yeniden paylaşımı ile ilgilidir.

Böylesi bir tabloda, biz işçi-emekçilere, halka düşen, kendi gücümüze güvenmek, örgütlenmektir. Onlar kendi koydukları hukuku bile tanımıyorsa, ayaklar altına alıyorsa, biz neden tanıyalım? Hukuku yok saymak egemenler için bir haksa, bizim için de, işçi-emekçiler, halk için de bir haktır.

Yıllardır gösterdiği direnişle Saray Rejimini yönetemez hale getirenler olarak, direnişi geliştirip, yaymak, hayatın her alanında örgütlenmemizi geliştirmek dışında bir yolumuz yok. İstanbul başta olmak üzere, egemenler arasındaki rant kavgasına da son verecek, mahalle meclislerini, emekçi meclislerini kurarak, kendi kendimizi yönetecek adımlar atalım.

Örgütlenmek ve direnmek, direnişi yaymak ve örgütlenmek. Çözüm buradadır.