“…Esas define toprağın üstünde…”

13. yılında yine Ahparig’i anmak için vurulduğu yerdeyiz.

Evet, biz, hani şu “giderek azalıyorlar” dedikleri.

Öyle mi acaba, azalıyor muyuz giderek? Bir gün gerçekçi bir masalda yazacak mı örneğin: “Bu topraklarda özgürce yaşamak isteyen insanlar azalmış, azalmış, azalmış… en sonunda bitmiş…”

Özgür yaşamak isteyenlerin düşmanı olan, halkların, emekçilerin düşmanı olan egemen sınıf için güzel masal olurdu… Her gece dinleyip, bir gün özgürlük isteminin gerçekten bitebileceğini düşünerek mışıl mışıl uykuya dalabilirlerdi. Ama sanırız, bu masallara kanmayacak kadar örgütlüler ve sınıf bilincine sahipler.

Bu masallara kananlar genelde bizim safımızdan, bizim insanlarımız oluyor. Ne zaman yüz binler olup sokaklara taşıyoruz, o zaman kendine de, kendisi gibi olanlara da inanıyor. Ne zaman sokaktaki kalabalıklar azalıyor, o zaman “biz azız, kaç kişi kaldık şurada” demeye başlıyor. Tarih ise her seferinde şaşırtmayı başarıyor onları bile.

İşin gerçeği şu; dün daha kalabalık, bugün daha az, yarın daha kalabalık… Böyle gidecek bu. Hrant’ın arkasından iki yüz bin kişi de yürüdüğümüz oldu. Gezi’de milyonlar olup sokakları da doldurduk. Yarın da bu olacak. Ama bakmamız gereken, istediğimiz dünya için, Hrant’ın da savunduğu dünya için, tarihle hesaplaşabildiğimiz, eşit ve omuz omuza olduğumuz bir dünya için bugün ne yaptığımız.

Halkların katledilmesinin planlarını yapanlar, bu topraklardaki tüm zenginliğe el koyanlardır. Bizim gibi emeğiyle geçinenlerin emeğini de sömürenler, gırtlağımıza yapışanlar yine onlardır. Tarihin aydınlanmasından büyük bir korku duyanlar da onlardır. Birbirimizle kucaklaşmamızdan büyük korku duyarlar, korkularını bize bulaştırmaya çalışır, bizi sindirmek için her türlü planı yaparlar.

Onlar bir sınıflar ve bize savaş açmışlardır. Örgütlüler ve sınıf bilincine sahipler, demiştik. Ve herkesi temin edebiliriz ki, utanmaları filan da yoktur.

Biz daha örgütlü olmadan tarihle yüzleşemeyiz. Örgütlü olmadan, deneyimlerimizden dersler çıkaramayız, bilince sahip olamayız. Hrant’ın “esas define toprağın üstünde” deyişinden süzülen bu toprakların insanlarına olan inancını kavrayalım. Bu insan emeğini sömüren, halkların kültürlerine, varlığına savaş açan sınıfa, kapitalist emperyalizme karşı bir araya gelelim.

Bütün dünyada, Şili’de, Lübnan’da, Fransa’da ve daha pek çok ülkede isyanlarla ve grevlerle bir araya gelen işçilerin, emekçilerin, halkların, kadınların gençlerin deneyimlerini izleyelim.

Öfkemizi biriktirelim. Bizde ve komşumuzda ve iş arkadaşımızda, geleceksizlikten, aşağılanmaktan, yok sayılmaktan biriken öfkeyi kendimizden başlayarak örgütlü güce dönüştürelim.

Tarihimizde onur duyduğumuz insanlar var, ve hep olacak. Onlar öldürülemeyenlerdir. Biz bu yüzden Hrant olmaktan, Hrant’ın yoldaşı olmaktan onur duyuyoruz. Bu topraklarda özgürlük isteği nasıl bitirilemezse, Hrantlar da öyle var olacak. Hep onların emeğinden, mücadelesinden, yazdıklarından, konuştuklarından öğreneceğiz bu mücadele boyunca. Onları omuzbaşımızda bulacağız.

HEPİMİZ HRANT’IZ, HEPİMİZ ERMENİYİZ!

KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA;
YA HEP BERABER, YA HİÇBİRİMİZ!