“Gezi Bu Toprakların Eşitlik, Özgürlük ve Adalet Umududur”

Bileşenleri arasında yer aldığımız Taksim Dayanışması tarafından, 11 Mart 2019 Pazartesi günü saat 11.00’de TMMOB Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi Karaköy Binası’nda, Gezi Davası sürecine ilişkin yapılan basın açıklamasının tam metni aşağıdadır.

Gezi’yi lekelemeye yönelik beyhude çabalarınızı reddediyoruz!

Gezi bu toprakların eşitlik, özgürlük ve adalet umududur.

Ülkemizin toplum, kent ve demokrasi tarihinin en parlak ve onurlu sayfalarından biri olan ve anayasal bir zeminde, meşru olarak gerçekleştiği daha önce verilen yargı kararlarıyla tescil edilen Gezi Direnişi, hukuka ve gerçeğe aykırı bir iddianameyle karalanmaya, temel hak talepleri suç unsuru gibi gösterilmeye, barışçıl direnişin, tarihsel ve meşru gerçekliği çarpıtılmaya ve Gezi yeniden yargılanmaya çalışılmaktadır.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan ve 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından geçtiğimiz hafta kabul edilen, hiçbir somut delile dayanmayan, tamamen komplo teorilerinden ilhamla yazılmış akıl dışı bir iddianameyle Gezi’nin tarihi yeniden yazılmak isteniyor.

Gezi’yi lekelemeye yönelik beyhude çabalarınızı reddediyoruz! Çünkü Gezi’yi biz yaşadık, biliyoruz! Gezi bu toprakların eşitlik, özgürlük ve adalet umududur.

Bir kez daha açıkça söyleyelim: Gezi, ülkemizin toplumsal tarihinin en parlak ve onurlu sayfasıdır. Çaresizce iddia ettiğiniz gibi içeriden veya dışarıdan bir şefi, reisi, yönlendiricisi, talimat vereni, tepe örgütü, finansörü yoktur! Gezi Direnişi’ni suçla, terörle, darbeyle, kalkışmayla anılan bir eyleme dönüştürmenize asla izin vermeyeceğiz.

2013 yılının Haziran ayından beri sistemli bir şekilde sürdürülen bu algı dayatmalarına toplum ve kamuoyu tarafından itibar edilmediği gibi, Gezi Direnişi’nin demokratik hak ve ifade özgürlüğü çerçevesinde son derece meşru ve anayasal bir zeminde gerçekleştiği daha önce verilen yargı kararlarıyla da tescil edilmiştir.

Ancak tüm bu gerçeklere rağmen, 16 kişinin ağırlaştırılmış müebbet ve bir dizi ek ceza istemiyle yargılanıyor olmaları, ülkemizde yargı erkinin siyasal iktidarın bekasını korumakla görevli bir birime dönüştüğünü gösteren son örnek olmuştur.

Çok iyi biliyoruz ki, barış talep eden akademisyenlerin terör faaliyeti kapsamında yargılanıp cezalandırılmaları; mesleki ve anayasal görevlerini icra eden avukatların seslerini kısmak için akıl almaz suçlamalarla hapsedilmeleri; gerçeğin peşine düşen gazetecilerin delilsiz, mesnetsiz iddialarla terörist ilan edilmeleri, iktidarın muhalif fikirlere ve seslere karşı düşmanlığından ve yürüttüğü yanlış politikaların toplum nezdinde yarattığı derin rahatsızlığın farkında olmasından kaynaklanmaktadır.

Tam da bu nedenledir ki, Gezi sürecine dair asıl hesap vermesi gerekenler, bu iddianamede Davacı ve Mağdur sıfatlarıyla yer almaktadırlar. Onlarca arkadaşımızın ölümüne, onlarcasının gözlerini kaybetmesine, binlercesinin yaralanmasına sebep olan akıl almaz polis şiddetinin emirlerini verenler, bu şiddeti uygulayanları koruyup kollayanlardır Gezi’nin gerçek sanıkları.

Kendi yurttaşlarının yurdun dört bir yanından barışçıl eylemlerle haykırdıkları haklı ve meşru taleplerine kulak vermek yerine; devletin adalet mekanizmasını, bu demokratik talepleri bastırmak ve toplumun bir kesiminden düşman yaratmak için kullanmak isteyenlerdir Gezi’nin gerçek sanıkları.

Evrensel hukuk normlarını tersyüz eden, asgari hukuki normları dahi gözetmeyen, “anlaşılmıştır”, “değerlendirilmiştir”, “kıymetlendirilmiştir” gibi ifadelerle hiç bir somut delil ortaya koyamayan iddianameden;

Kırılan araba camlarını bir bir sayanların, orantısız polis şiddetiyle kaybettiğimiz canlarımızı görmezden geldikleri “anlaşılmaktadır.”
Zarar gören çöp konteynerleri eksiksiz kayda geçirilirken, görevli polislerce nişan alınarak atılan gaz fişekleri yüzünden gözünü kaybeden onlarca arkadaşımızın görmezden gelindiği “anlaşılmaktadır.”

Bu iddianameyi yazanların, özel hayatların ifşasından başka hiçbir hukuki iddiaya dayanak oluşturmayan telefon tapelerini sayfalarca peş peşe dizmelerinden, hukuk dışı bazı amaçlara hizmet etmeyi amaçladıkları “anlaşılmaktadır.”

Bu iddianameyi yazanların sadece geçmişi lekelemeyi değil, ortak geleceğimizi de karartmayı hedefledikleri “anlaşılmaktadır.”

Asıl üzücü olan ise, içerdiği tamamen dayanaksız, hayal ürünü iddialarla tam bir hukuk garabeti olan bu sözde iddianamenin, toplum nezdinde zaten güvenilirliğini kaybetmiş olan adalet mekanizmasının itibarını bir kere daha yerle bir etmesi.

Arıcılık haritasından ülkeyi bölme planları çıkartan; parkta toplanan gençlere poğaça, sandviç gönderilmesinden finansörlük icat eden; Antalya’ya tatile gelen turistlerden dış güçler yaratan; Gezi Parkı’nda görevli polislere çiçek vermeyi hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs olarak yorumlayan bu iddianame, şüpheli olarak hedef aldığı kişilerin özgürlüğünü tutuklayarak rehin almış ve ağırlaştırılmış müebbetle tehdit ediyor olmasaydı, komik olarak nitelenebilirdi. Ancak tüm ciddiyetiyle bu iddialara gereken cevabı vermek tarihi bir sorumluluk olarak önümüzde duruyor.

Unutmayalım ki burada yargılanmak istenen bu 16 kişi nezdinde, ülkemizin 80 kentinde Gezi’ye katılarak anayasal haklarını kullanan, demokrasiye güç vermiş milyonlarca yurttaşımızdır.

Bu anlamda, siyasi iktidarı desteklemek için kendi yarattıkları yalan dünyasında her türlü akıl dışı habere, iftira ve karalama gayretine girişenlere karşı, tüm yurttaşlarımızı bu 657 sayfalık iddianameyi bizzat okumaya davet ediyoruz.

İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi bu iddianameyi 4 Mart 2019’da kabul etmiş, ilk duruşma için de 24-25 Haziran 2019 tarihlerini göstermiştir. Bu akıl ve hukuk dışı iddianame derhal geri çekilmeli, iddianamede görüldüğü üzere somut hiçbir delil olmadığı halde kurgu ithamlarla tutuklu yargılanan Mehmet Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu derhal serbest bırakılmalıdır.

Biz Taksim Dayanışması olarak; 2012 yılının Şubat ayında ilk toplantımızı yaptığımız andaki taleplerimizin de, Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesildiği ve çadırlarımızın yakıldığı günlerdeki tepkimizin de, gencecik çocuklarımıza kıyan polis şiddetinden hesap soran tutumumuzun da, parklarda, meydanlarda, sokaklarda özgürlük, demokrasi ve insanca yaşam talep eden milyonların taleplerinin de kararlılıkla arkasında durmaya devam edeceğiz.

Polisiyle, yargısıyla, medyasıyla hakikati baskılayıp tarihi yeniden yazmaya çalışanlara inat, gerçekleri haykırmaya devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki, bu ülkeye bir gün demokrasi gelecekse, gücünü Gezi’nin eşitlikçi, özgürlükçü ve barışçıl birlikteliğinden alacaktır. Milyonları da yargılasanız, bu gerçeği yok edemeyeceksiniz.

Gezi Direnişi’ni suçla, terörle, darbeyle, kalkışmayla anılan bir eyleme dönüştürmenize asla izin vermeyeceğiz.