“Hayır diyenlerin daha örgütlü hâle gelmesi hedeflenmeli”

Adına son olarak, “partili cumhurbaşkanlığı sistemi” denen yönetim şekliyle hedeflenen nedir?
“Partili cumhurbaşkanlığı sistemi”ni, Gezi direnişi, gelişen toplumsal mücadele ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinin birlikte özgür, demokratik, barış içinde bir ülke isteminin sonucu olarak 7 Haziran 2015’te açığa çıkarttığı halkın iradesine karşı devlet tarafından bugüne kadar yürütülen saldırının bir parçası olarak görmek mümkündür. Devlet 7 Haziran’dan bu yana her fırsatta saldırmış, halkın iradesini teslim almaya çalışmış, başaramayınca ülkeyi kan gölüne çevirmiştir.
Partili cumhurbaşkanlığı sistemi ile bugün fiili olarak uygulanan durum “yasal” hale getirilmek istenmektedir. Bugünkü duruma halk nezdinde meşruiyet kazandırılmaya çalışılmaktadır. Devlet Bahçeli de bunu açıklamıştır.
Öte yandan fiili durumun yasal hale getirilmesi önemsiz olarak da algılanmamalıdır. Eğer önemsiz olsaydı bu kadar aceleyle bu sistemin getirilmeye çalışılmasına gerek duyulmazdı. Bu durum bize; halkların, ezilenlerin özgür, demokratik, barış içinde yaşam istemlerinin ifade edilebileceği herhangi bir kanalın (meclis, sokak) kalmamasının istendiğini, en ufak aykırı bir sese tahammül edilemediğini göstermektedir.
Toplumsal mücadele güçlerinin bu sürece dair tutumu ne olmalıdır? Ortak bir mücadele hattı nasıl örülür?
Toplumsal mücadele güçleri olarak ortak bir cephenin örülmesi, birlikte “hayır”ın örgütlenmesi gerekmektedir. “Hayır” örgütlenirken neyin istenmediği kadar neyin talep edildiğinin de ortaya konulması önemlidir. Bu süreçte “hayır” diyenlerin daha örgütlü hale gelmesi hedeflenmeli, kararsız olanlara neden “hayır” demeleri gerektiği anlatılabilmelidir. Bir önemli nokta da, “evet” diyenlerin neye “evet” dediklerinin daha görünür hale getirilmesidir; işçi cinayetlerine, işsizliğe, yoksulluğa, açlığa, kadın cinayetlerine, çocukların tacizi gibi daha bir çok konuya “evet” denildiğinin hatırlatılması önemlidir.
Ortak mücadele hattının kurulmasına yönelik kimi adımların atıldığını görüyoruz. Mahalle meclislerinin yeniden kurulduğu ya da var olanların aktif hale geldiği, mahalle meclislerinin daha büyük bir mecliste ifadesini bulduğu örgütlenmeler söz konusudur. Benzer örgütlenmelerin mahallede, okulda, işyerlerinde oluşturularak bu cephenin genişletilmesi mümkündür. Basının bu kadar baskı altına alındığı bir dönemde, Selahattin Demirtaş’ın da söylediği gibi ‘el ele verip ev ev gezilmelidir’.
Referandumdan çıkacak olası iki farklı sonuca göre, toplumsal mücadele güçleri ne yapmalı, nasıl konum almalı?
Referandumdan “hayır” ya da “evet” çıkması içeride ve dışarıda yürütülen savaşın sona ereceği anlamına gelmiyor. Bölgede devam eden paylaşım savaşının faturasının TC devletine kesileceği ortaya çıkmış durumda. Bu nedenle “hayır” ya da “evet” çıkması ekonomik krizi durduramayacaktır.
Bununla birlikte “hayır” çıkması toplumsal mücadele güçlerinin ve ezilenlerin kendi güçlerini görmesini sağlayacak, toplumsal muhalefete moral olacaktır. 7 Haziran ve Gezi’yi yeniden hatırlatacaktır. “Evet” çıkması toplumsal mücadele güçlerinde umutsuzluğa neden olabilir.
Gezi, Kobane, 7 Haziran sokağın gücünü göstermiştir. Sokağın örgütlenmesi, halkların, işçilerin, emekçilerin, kadınların, öğrencilerin ortak mücadelesini büyütmek, geliştirmek hedefiyle hareket edilmelidir. Bu nedenle, sonuçta ne çıkacağından bağımsız olarak toplumun örgütlülüğünün arttırılması elzemdir.