Katleden devlet üç maymunu oynuyor Hopalılar dayanışmayla yaralarını sarıyor, dayanışmayı büyütüyor!

1970’lerden beri Karadeniz’in üzerine kara bulut gibi çöken yağmacılar, yıllardan beri sürdürdükleri yamyamlıkla 25 Ağustos 2015 günü felaketler tarihine bir yenisini daha eklediler.

25 Ağustos günü Hopa sele boğuldu.

25 Ağustos günü Hopa’da on can yitti. İnekler, tavuklar öldü; tarlalar mahvoldu, evleri su bastı, yollar kapandı.

25 Ağustos günü Hopa’da hayat durdu.

Karadeniz halkları Fatsa’da Cerattepe’de siyanüre karşı mücadele ederken, Samistal yaylasında Yeşil Yol’a karşı direnirken, bölgenin neredeyse her köyünde HES’lere karşı dururken bir ekolojik katliam daha yaşadılar. Hopa’da yaşanan sel doğal bir afet değildi. Sorumlusu iklim ya da doğa değildi. Bizzat talancı devletin kendisiydi. Dereleri ‘ıslah’ etmek için yataklarını daraltan, imara açan, barajlar yapan ranttan gözü dönmüş sistemin kendisiydi. Tüm bunlarla yıllarca bu felaketin zeminini hazırladılar. Doğa ise biriktirdi, biriktirdi ve sonunda patladı. Faturası ise köylülere kesilmiş oldu. Hiçbir katliamda, felakette olmadığı gibi, burada da acıyı geçen kanı gören halkın kendisi oldu. Egemenler saraylarında talanlardan elde ettikleriyle sefa sürerken ölen Hopalılar oldu. Metin öğretmenle el ele HES’lere karşı direnen, derelerine HES yaptırmayan o yiğit, cesur güzelim Hemşinliler, Lazlar..

Şimdi tüm yaşananların ardından yaralarını kendileri sarıyorlar. Kurdukları dayanışmayla, tüm Anadolu’dan gelen yardımlarla, devrimciler, köylüler el ele vermiş Hopa’yı yeniden yaşatmaya çalışıyorlar. Devlet; medyasıyla, bürokratlarıyla, politikacılarıyla, kolluk güçleriyle, arama kurtarma ekipleriyle üç maymunu oynarken onlar büyük bir azim ve iradeyle Hopa’ya nefes aldırmanın yollarını yapıyorlar. Felaket yaşandıktan sonra üç gün boyunca devletten ne yardım geldi ne de arama kurtarma ekipleri gönderildi. İnsanlar ölen akrabalarını çıkartabilmek için tırnaklarıyla toprakları kazımak, yaralıları kilometrelerce kucaklarında taşımak zorunda kaldı. Elektrikler günlerce gelmedi. Sular günlerce kesik kaldı. Arama kurtarma ekipleri geldiğinde sadece evlere baktılar ve ebleh ifadeleriyle “Yüzeysel bir arama yapar gideriz.” dediler, nitekim yüzeysel bir arama yapıp gittiler. Heyelandan kapanan yolları halk kendisi açtı, yiyecek-giyecek-su ihtiyaçlarına çözümü halk kendisi yarattı. Çamura bulanan yataklarını kendisi temizledi. Failler ise sadece seyretti. Yetmezmiş gibi çevik ordusuyla bakanını şehre yollayıp gövde gösterisi yapmaya kalktı ama, direnişi köklerinde barındıran halkın tepkisiyle duvara tosladı. Medyasıyla felaketi ört bas etmeye, doğal afet süsü vermeye kalktı ama, devrimcisinden çobanına kimse yalanlarını yemedi. Metin öğretmenin çocuklarına, bu direngen halka yalanların, göz boyamaların, tehditlerin sökmeyeceğini bir kez daha gördüler.

 

İsyanın İntikamı Alınmaya Çalışılıyor!

Devlet felaketi yarattığı yetmezmiş gibi, bunu bir de Hopa halklarından intikam almak için bir araç olarak kullanmaya çalışıyor. Günlerce yardım göndermeyişinin, kafasını çevirip hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıyor oluşunun başka bir açıklaması olamaz. Sonuçta zamanında Metin Lokumcu’yu katlettikten sonra tüm halkı terörist ilan edenler onlar değil miydi? Katliamını meşrulaştırmak için “Taş attılar.” diyen, “Yasaları değiştiririm yine de o HES’leri yaparım” diye meydanlarda haykıran onlar değil miydi?

Tüm bunları yaparlarken sandılar ki, tüm halklar onlara uyacak, yalanlarına kanacak ve Hopa’ya sırtını dönecek. Halk dayanışmayı öremeyecek, felaket büyüyerek devam edecek. Ancak sadece umut etmekle kaldılar. Felaketin hemen ardından, Hopa’daki devrimciler oluşturdukları Hopa Halk İnisiyatifiyle ihtiyaçları toplamaya başladı ve Anadolu’nun her yanından yardımlar yağdı. Tonlarca su, kuru gıda, bebek bezi, çizme, battaniye geldi. İnisiyatifle el ele veren halk, günlerce kapı kapı gezerek her evin ihtiyacının karşılanmasını sağladı. Yayınlanan metinlerle, yapılan açıklamalarla felaketin altında yatanlar teşhir edildi. Devletin nasıl Hopa’yı hunharca talan ettiği, 10 canın katili oldukları sokak sokak haykırıldı. Nitekim amacına da ulaşmış oldu. Onlarca köyde neredeyse hangi eve gitseniz aynı cümlemleler kuruluyor, “Bunlar başımıza hep barajlar yüzünden geldi.”, “Küçücük bıraktıkları dereler patladı.”, “Birileri daha fazla para kazansın diye başımıza bunlar geldi.”, “Biz ölürken devlet neredeydi? Şimdi yıkılan evlerimizi onarmak zorundalar, mahvolan tarlalarımızın zararını ödemek zorundalar.”

Aslında halk her şeyin farkında. Egemenlerin tüm talan politikalarının, Karadeniz’in üzerinde oynanan oyunların, kimlerin ceplerinin dolduğunun kimlerin sefalet çektiğinin ve de en önemlisi ne kadar güçlü olduklarının. “Hopa’daki tek bir dereye HES yaptırmadık biz!” diyorlar çünkü. “Bizi öldüren devlettir.” diyorlar çünkü.

Çünkü, direnmenin güzelliğini biliyorlar, yaşam alanlarına sahip çıkmaları gerektiğini biliyorlar. Onlar dur demezse bu felaketlerin son bulmayacağını, derelerine onlarca HES yapılacağını, ekecek bir tane tarlaları kalmayacağını biliyorlar. Bir yandan devletin barbarlığıyla yüz yüze kalırken diğer yandan dayanışmanın gücünü hissediyorlar.

Hopa halkı felakete karşı direniyor. Talana, yağmaya karşı mücadeleyi büyütüyor.

Metin Lokumcu’nun bıraktığı yerden, yaşam alanlarını savunmaya devam ediyor.

Devlete karşı, devlete rağmen gücünü büyütüyor, direnişi yükseltiyor.

Direnen Hopa halkının yanındayız! o

 

AKA-DER Ekoloji