Ortadoğu’da paylaşım savaşı

ABD’nin Irak işgali, bölgede alttan alta süren paylaşım savaşımı ve bölgeyi kontrol etme çabalarını, bir yeni aşama sıçrattı. Bölge her türlü çatışmanın mayalandığı, uluslararası güçlerin birbiri ile, bölge halkları üzerinden hesaplaştığı bir sürece girdi.

Irak işgali, aslında işgalci güç olan ABD’nin isteklerine ulaşmasını değil, belli ölçülerde de başarısızlığı içermeye başladı. Başarı ve başarısızlık, birlikte ele alınabilir. ABD, elbette Irak işgali ile bazı avantajlar elde etmiştir. Ama aynı ABD, istediklerine ulaşamadığını, hatta İran’ın bölgedeki etkisinin önüne geçemediğini de söylemektedir. Sonuçta işgal, istenileni vermemiştir. Milyonlarca Irak vatandaşının canına mal olan, yüzbinlerce çocuğu sakat bırakan bir savaş yürüttüler ama yine de istediklerini alamadıklarını söylüyorlar.

Ardından ABD, Libya saldırısı sonrasında Suriye’ye yöneldi. Suriye’yi işgal etmeyi hedefleyen saldırı, Libya saldırısı ile, birçok batılı emperyalist gücü yeniden biraraya getirdikten sonra başlatıldı. Dünyanın her yerinden toplanan katiller, çeteler, Suriye muhalefetine eklenerek, ÖSO oluşturuldu. Bugün artık ismi anılmasa da ÖSO, bu savaşın, Suriye rejimine karşı mücadele olarak algılanmasını sağlamak üzere kullanıldı. Gerçekten de rejime muhalif olanlar vardı ve onlara, öylesine çeteler eklendi ki, sonuçta ÖSO, El Nusra’ya, IŞİD’e dönüştü. IŞİD, çok kısa bir sürede
10 binlerce savaşçı toplamış oldu.

ABD, İngiltere, İsrail, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan 6’lısı tarafından yaratılan, beslenen, eğitilen, toplanan bu çeteler, bölgeyi kana bulamaya, sadece binaları yok etmeye değil, insanları topluca katletmeye, çocukları öldürmeye başladılar, aynı zamanda büyük bir tarih yağmasını da birlikte yürüttüler.

Tarihi yok etmek istiyorlar.

Halkları yok etmek istiyorlar.

Binaları yok etmek istiyorlar.

Sanki, tam bir “arazı temizliği” ile, tüm sahayı yerle bir edip, sonra da modern bir Hong-Kong, modern bir Dubai kurmak istiyorlar. Ne tarih kalacak, ne o tarihten kalan binaların, taşların, eserlerin arasında büyümüş, kulağı onların sesleri ile beslenmiş nesiller kalacak. Böylece, sıfırdan bir yeni alan organize edecekler.

Bu nedenle bu paylaşım savaşı, bir vahşi savaştır, barbarca bir savaştır.

Ve modern barbarlık, hiçbir açıdan, yağmacı barbarlarla karşılaştırılamayacak kadar “gelişmiş” bir barbarlıktır, ölçü tanımaz şekilde sahneye konan insanlık suçları toplamıdır.

ABD ve beşli çetesi, tüm bölgeyi yangın yerine çevirmek için, hiçbir adımı atmaktan çekinmiyor, geri durmuyorlar.

IŞİD katliamlar ile bölgede kan dökerken, tüm bu tablo açığa çıkmaya başladı. Kobanê direnişinin tarihi yönü bir açıdan buradan da gelmektedir. Kobanê direnişi, bu barbarlığın arkasındaki güçleri, göstermelik de olsa durdurdu ve ABD, IŞİD’e karşı sözümona saldırılara başladı.

ABD, İngiltere, görünüşte IŞİD’e karşı imiş gibi konum alıp, alttan alta, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ı daha etkin tarzda devreye sokmaya başladılar. ABD, bir yandan, IŞİD’i bombalıyor, ama diğer yandan, “eğit donat” gibi açık ve doğrudan bir müdahale ile Suriye’ye karşı savaşı besliyor.

Tüm bu trafik, Türkiye cephesinden deşifre olmuştur.

El Nusra tarafından istenen silâhlarda kesinti olduğu için, Türkiye içinde patlatılan bombalarla 53 kişinin ölümü, bu sürecin ilk açığa çıkışıdır.

İnsan akımı, silâh akımı, petrol işinin organizasyonu tek tek açığa çıkmıştır.

Ünlü MİT TIR’ları, bu açığa çıkmada bir başka aşamadır. Öyle anlaşılıyor ki, bu süreç içinde büyük paralar kazanmak hırsı ile ortaya çatlaklar çıkmıştır ve bu çatlaklar içinde TIR’lar ortaya çıkmıştır. MİT, bu TIR’ların aslında Türkmenlere insanî yardım olarak giden malzemeleri içerdiğini açıklamıştır. Türkmenler ise, bu yardımların kendilerine ulaşmadığını söylemişlerdir. Bu durumda işin ne olduğu herkesçe açık hâle gelmiştir. Açılan davalar ve davalar üzerine konulan yayın yasakları vb. zaten gizlenenin ne olduğunu herkese söylemiştir. Ve Cumhuriyet gazetesi, aslında herkesin bildiğini, herkesçe malum olanı fotoğrafları ile ortaya koymuştur. Ardından kopan kıyamet, gerçekte, tartışmasız olarak, gizlenen “aleni” gerçeği ortaya koymaya, anlatmaya yeterlidir. Cumhuriyet gazetesine dönük saldırılar, Can Dündar’a dönük saldırılar aslında işin ne kadar büyük çaplı yapıldığının da kanıtıdır.

Elbette ki bu fotoğraflar, bir biçimde gizli dosyalardan sızmıştır. Ve sonunda, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan eli ile yürütülen operasyonların önemli bir parçası olduğu anlaşılmaktadır. Bu TIR’lardaki silâhların ödemeleri kimler tarafından yapılmaktadır? Ve dahası, kime yapılmaktadır?

Kobanê “düştü düşecek” naraları atılırken, tüm bölge halkının yakından bildiği, kameralara yansıyan IŞİD’e açık destek zaten biliniyordu. Bugün, bu süreç devam etmektedir. Kobanê zaferi, IŞİD ve arkasındakileri durdurmamıştır. Hâlâ insan geçişi, eğitim desteği, silâh desteği, üstelik ağır silâhlarla sağlanan destek devam etmektedir. TIR’ların yerine kamyonlar, otobüsler devreye sokulmuştur.

Tüm bu süreç, bölgede savaşı derinleştirme isteklerinin ve çabalarının tam hızla devam ettiğini göstermektedir. Obama, IŞİD ile savaşı 3 yıl sürecek bir savaş olarak tanımlamıştır. Bu üç yıl içinde, bölgenin dümdüz edilmesi planlanmaktadır. Katliamları kimin üzerine yıkacakları ise açıktır. IŞİD eli ile katliamlar yapılacak ve sonunda, elleri “temiz” batı güçleri devreye girip, kurtarıcı olarak roller alacaklardır. Planları budur.

Tüm bölge, bir dünya savaşının fitili hâline getirilmiştir.

Ve bu savaşta aktif olarak rol alan, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan, bu savaştan kârlı çıkacakları hesaplarını yapmaktadır. Bir yandan mezhepler savaşı beslenmekte, diğer yandan ise, savaşı
bizzat destekleyenler, boğazlarına kadar savaşın içine girmek zorunda kalmaktadır. Bu savaş, bunu kundaklayanlara, bu savaş için her türlü destekleri sağlayanlara da bulaşacaktır, bulaşmaktadır. Bölge, her açıdan, her araçla, her yolla karıştırılmaktadır.

Bu, tüm bölge halkları için, bu kanlı, bu vahşi savaş, bu insanlık dışı savaş, katliamlar, kan ve gözyaşı demektir.

Bu savaşta, halkların yeri, barışın, özgürlüğün saflarıdır.

ve onların bölgedeki işbirlikçileri ile mücadele etmek dışında bir yaşam umutları yoktur. Çıkış yolu budur. Halkların ortak mücadelesi, özgürlük ve barışın, ekmek ve adaletin tek yoludur.

Bu açıdan Kobanê direnişi son derece öğreticidir. Hem halkların mücadelesinin, bu büyük güçlere karşı etkili olabileceğini göstermiştir, hem de ortak mücadelenin temelinin olduğunu tartışmasız
ortaya koymuştur. Kuşku yok ki, bu açıdan bir başlangıçtır, ama çok değerli bir başlangıç.

Örgütlü olmanın anlamını, içinden geçtiğimiz bu süreçte, her an daha da artmaktadır. Katliam planlarına karşı, yağmaya ve işgale karşı ancak ve ancak örgütlülüğü geliştirdikçe ayakta kalma mümkün olacaktır. Kobanê’den çıkan en temel gerçek budur.

Bu açıdan bakıldığında, halkların örgütlülüğünün yeterli olmadığı açıktır. Dahası, bu örgütlülüğün, gelişmekte olan savaşı durdurabilecek noktaya gelebilmesinin zor olduğu da açıktır. Evet öyledir, ama bunu başarmak, savaşı önleyecek bir anti-emperyalist mücadele geliştirmek, halkların ortak mücadelesini ve örgütlülüğünü savaşı önleyecek kadar geliştirmek zor da olsa olanaklıdır. Halkların örgütlü gücü, mucize denilen olayları yaratabilecek bir güçtür.

Türkiye, bu savaşın doğrudan içindedir. TC devleti, ABD politikalarının destekçisi olmakla kalmıyor, daha da ileri giderek, bölgedeki yağma ve talandan pay alabilmek için saldırgan bir politika uyguluyor. Irak politikası, Libya politikası, Suriye politikası açıktır. Bu saldırgan politika, halklara karşı bir savaş politikasıdır.

Bu nedenle, ülkemiz işçi ve emekçilerinin geliştirecekleri örgütlü mücadele sadece ülkemiz için değil, tüm bölge halkları için önemlidir. Kuşkusuz bu aynı önem, bölge halklarının her birinin
mücadelesi ve örgütlülüğü için de geçerlidir. Yani, bölgede gelişen her direniş ve örgütlenme, kendi sınırlarını aşma olanaklarına sahiptir ve çok çok önemlidir.

Özetle, bölgede bugün süren yağma ve talan savaşına, halklara dayatılan katliamlara karşı, halkların örgütlü mücadelesi, işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesi gerçek bir alternatiftir. Bunun
bir başka alternatifi de yoktur. Savaşı önleyecek, özgürlük ve barışı getirecek tek gerçek alternatif budur.