Salgın, yalan, yağma, devlet terörü

Saray Rejimi, yağma demektir.

Saray Rejimi, kan ve gözyaşı demektir.

Saray Rejimi, devlet terörü, katliamlar, hapisler demektir.

Saray Rejimi, yalan ve karanlık demektir.

Saray Rejimi, savaş ve rant ekonomisi demektir.

Ülke bir uçtan diğer uca, Covid-19 salgını ile boğuşuyor. Saray Rejimi, kendini kurtarma peşindedir.

Aldıkları hiçbir önlem halk için değildir.

Aldıkları önlemler, almak zorunda kaldıkları yarım yamalak önlemlerdir.

Sağlık emekçilerini maskesiz bıraktılar. Binlerce sağlık çalışanı, belki on binlercesi virüsü kapmıştır. Her gün bir sağlık emekçisinin ölüm haberi geliyor. Ülkede, her gün, 3 milyondan fazla maske üretiliyor, ama halka maske verilmiyor. Saray Rejimi, maske üreten işyerlerine komiser atamış durumdadır. Nasıl ki her TV kanalında bir “yetkili” Saray’a bağlı kararlar alıyor, bu komiserler de, fabrikalardan maskelerin kime satılacağını belirliyor. Tıbbî malzemeler, Menzil tarikatının denetiminde devlete satılıyor. Geniş kitleler, işçiler, emekçiler, maske alamıyor. 12 Mart’ta okulların kapatılması kararını alanlar, maske dağıtma işini başaramıyor. Maske dağıtma kararını ise Nisan ayının ortasında alıyorlar.

Kâr ve rant gördüler mi, hemen organize olan devlet çarkı, maske ve hijyenik malzeme, test kiti vb. denildi mi, bir türlü organize olamıyor.

Erdoğan, gülücükler arasında işadamlarına müjdeler veriyor. Ve utanmadan, kılı bile kıpırdamadan, halka, “abdest ve kolonya” müjdeliyorlar. Kolonyalar, hâlâ yolda olsa gerek.

Açıkça halkla alay ediyorlar.

İşçiler fabrikalara sürülüyor. Kocaeli Valisi, önce “iş bırakma”yı yasaklıyor, ardından, virüs bulaşmış kişi dışındakilerin çalışmasını emrediyor. İşçiler, açıktan açığa ölüme sürülüyor.

İşsizlik fonu yağmalanıyor.

İşçilerin yasal hakları ellerinden alınıyor. Kararname ile, işçilere ücretsiz izin uygulaması başlatılıyor.

Milyonlarca yeni işsize işsizlik parası vermemek için, her yolu deniyorlar.

İşsiz sayısına yeni 4 milyon işsiz daha eklendi. İşsizlik rakamları 15 milyonu geçti.

Valiler kalkıp, sağlık emekçilerini suçluyor.

Bu arada, Kazdağları’nda yağma başlıyor, Salda gölünde yağma başlıyor, ihaleler apar topar yapılıyor, devlet kasasından yandaşlarına, Saray çevresine paralar akıtılıyor. Gizlice para basarak yağmayı büyütüyorlar.

Hapishanelerden çeteleri, cinsel suç işleyenleri serbest bırakıyorlar. Ama siyasi “suç”lu ilan ettiklerini içeride tutuyorlar.

Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu, utanmadan, kara-gömlekliler gibi konuşuyor: “Grup Yorum propaganda içerikli bir şarkı yaptı. O hâlde onlar siyasi tutuklu değildir, her ülkede terörist sayılır.” diye beyanlar veriyor (18 Nisan 2020, Aydınlık gazetesi). Hem savcı olmuş, hem hakim. Hem polis olmuş, hem Saray’ın Sadat kolunun uzantısı. Artık, hep birlikte uluyorlar.

Savaş naraları kesilmiyor. Kürt illerine, ilçelerine kayyumlar atanıyor. İdlib’e askerî yığınak sürüyor.

Dün Kürtlere karşı savaşta ölenleri gizliyorlardı. Dün, Suriye’de ölenleri gizliyorlardı, Libya’da ölenleri gizliyorlardı. Şimdi, salgın nedeni ile ölenleri gizliyorlar. Doktorlar, hemşireler, her hastahaneden her gün 30-50 ölü çıktığını söylerken, Bakanlık, her gün en çok 100 kişinin hayatını kaybettiğini açıklıyor. Ölenlerin kayıtlarında bilerek yanlış yazıyorlar.

Oğluna, milyarları sıfırla emrini verirken, her detayı bilenler, artık, ölü sayılarını toplayamaz durumdadırlar.

Tüm basın ellerindedir ve karanlık pompalamaktadır. Karanlık, Saray Rejimi’nin en çok sevdiği şeydir. Gerçeklerden, ışıktan, güneşten korkmaktadırlar.

İşçiler, emekçiler, halklar, açıktan, çok yönlü saldırı ve ölüm tehdidi altındadırlar. Salgın, yağma, devlet terörü, yalan, yoksulluk, açlık, bu saldırının sadece birkaç başlığıdır.

Saray Rejimi, bir karanlık olmuş ve halkın üzerine yürümektedir. Diyaneti, polisi, mahkemesi, ordusu, basını ile hep birlikte halka saldırmaktadırlar. Artık her yerinden ölüm fışkıran bir sistemdir bu.

Tekeller çağı, karanlıklar çağıdır. Saray Rejimi, bu karanlığı ortaçağ karanlığından öteye taşımıştır.

Gerçek budur.

Bu saldırıya karşı direnmek, bu saldırıya karşı koymak, ancak ve ancak, işçi sınıfının, halkın örgütlü direnişi ile mümkündür. İşçi sınıfının önderliğinde halkın topyekûn direnişi bu karanlığı parçalayacaktır.

Sağlık emekçileri, tek tek, tüm yalanları açığa çıkarmalı, deşifre etmelidirler.

İşçiler, işsizlik fonunun tüm kâğıt üzerindeki bütçesini almaya talip olmalıdırlar.

Her fabrikada, sendikalar ne derse desin, işçi komiteleri, işyeri komiteleri kurulmalıdır. Sendikalar buna açıktan destek olmalıdır. Bunu desteklemeyen sendikalara aldırmadan, işçiler örgütlenmelerini sürdürmelidirler.

Tüm bu tablo, bir genel direnişle, bir genel grevle değişebilir.

Her mahallede, dayanışma komiteleri kurulmalıdır. Bunlar alabildiğine geniş olmalı, bilgiyi toplamalı, her ayrıntıya hakim olmalı, her yardıma ihtiyaç duyana destek olmalıdır.

Artık, halk, kitleler, kendi kaderlerini kendi ellerine almalıdır.

Tüm sağlık sektörü kamulaştırılmalıdır. Bunun yolu açıktır. Saray Rejimi, böyle bir karar almayacaktır. Sağlık emekçileri, bizzat hastahane yönetimlerini devralmalıdır. İlaç şirketlerinin yönetimi işçiler tarafından devralınmalıdır. Tüm tıbbî malzemeler, halka açık hâle getirilmelidir. Bunun başka yolu kalmamıştır.

İşçiler, emekçiler, artık faturalarını ödeyemez, kiralarını ödeyemez durumdadır. Ve ödememelidirler.

İşçi sınıfı, şaşkınlığı üzerinden atmalı, bizzat kendi kaderini kendi ellerine almak üzere hareket etmelidir. Örgütlenmek, örgütlü bir güç hâline gelmek dışında yol yoktur. Direniş ve mücadele dışında yol yoktur.

Saray, işçi ve emekçileri, sürü olarak görmektedir. Öyle davranmaktadır. “Sürü bağışıklığı” diye biz sözü boşuna kullanmıyorlar. Bu nedenle, aldıkları tuhaf, yarım yamalak önlemlerle, salgını büyütüyorlar. Salgın derdine düşmüş halkın isyan etmeyeceğine güveniyorlar. Onlar salgınla değil, işçi ve emekçilerle, halkla mücadele ediyorlar. Kendi zenginliklerini artırmak için, daha çok fakirlik yaratmaya çalışıyorlar.

İşte bu karanlık, bunu başarabilmek için pompalanmaktadır.

Korkularını karanlık içinde saklamayı umuyorlar.

İşçi ve emekçilerin örgütlü direnişinden korkuyorlar.

Gelecekleri yoktur. Bu nedenle, karanlığa sığınıyorlar, bu nedenle baskıyı artırıyorlar, bu nedenle saldırganlıklarını daha da artırıyorlar, bu nedenle terör estiriyorlar.

Tüm bu karanlığa son verecek güç, örgütlü işçi sınıfının devrimci gücüdür.

Direnişi büyütmenin, örgütlü direnişi geliştirmenin dışında bir çıkış yolu yoktur.