Savaş bloğu ve barış bloğu

Sadece onun telefon kayıtlarını yayınlasalar, sanırız açık hâle gelecektir. Bu eğer size ikna edici gelmiyorsa, Adana ve Mersin bombalama eylemlerine bakın. Bu bombalamalardan onlarca ölü çıkmasını bekledikleri söylenebilir herhâlde. Bu durumda, HDP’nin kitleleri tutamayacağı düşünülmüş olmalıdır. Eğer size hâlâ bunlar savaş için ikna edici değil diye geliyorsa, Diyarbakır mitingine konan bombaları düşünün.

Yetmedi mi, yere yatırılmış insanların başında, “bu devlet size ne yaptı” diye nutuk atan kolluk kuvvetleri manzarasını aklınıza getirin. Gerçekten bu devlet ne yaptı sorusuna yanıt versek, acaba saymakla biter mi?

Suruç katliamı, Erdoğan-devlet ve AK Parti iktidarından bağımsız mıdır?

Neden, ısrarla, Erdoğan, devlet ve AK Parti iktidarını ayrı ayrı sayıyoruz? Bu üçlüyü özellikle sayıyoruz, aralarında konum farkları var, ama bugün, içlerindeki farklı eğilimlere rağmen, devlet ve AK Parti iktidarı Erdoğan’ın bayrağı altında birleşmektedir.

Bu üçlüye, bazı iş çevrelerini, bazı çete örgütlenmelerini vb. eklersek, karşımıza bir savaş bloğu çıkmaktadır.

İşte savaşı körükleyen bu bloktur.

Bu blok, aynı zamanda, uluslararası çeteleri de içine almaktadır. Dünya gericiliği, dünyanın birçok yerinde, çeteleri halkların karşısına çıkarmaktadır. Ukrayna bir çete devletidir ve IŞİD, adına devlet denilen ve öyle de tanınan bir çetedir.

Burada bir paranteze ihtiyaç var, çetelerin devlet olarak anılmasında bir sakınca yoktur. Zaten devletlerin neredeyse çoğunluğu birer çetedir. Bu kapitalizmin bu çürümüş aşamasının özelliğidir de. Bu nedenle okuyucuya, bizim “tekelci polis devleti” analizimizi okumasını öneriyoruz.

Tekrar savaş bloğuna dönersek, Erdoğan, AK Parti iktidarı ve devletin içinde ortaklaşa var olduğu bu savaş bloğunda, Ortadoğu’da etkin olan bazı çetelerin de yer aldığından şüphe yoktur.

Öyle ise, ülkemizi saran bu savaşın, bir tarafında yer alanların, savaş bloğunda yer alanların, savaş taraftarlarının kimler olduğunu anlamak mümkündür. Ve bunların sadece “yerel güçler” olmadığı da açık olmalıdır.

Bu savaşı, aslında, aynı zamanda bölgemizdeki gericiliğe, emperyalizme ve onun uzantılarına karşı bir savaş olarak ele almak gerekir. Bugünkü savaşın kundakçıları bölgemizde de, dünyada da savaşı kundaklayanlardır.

Elbette, Erdoğan, kendi kurtuluşu için, başkanlık sistemini getirecek bir sonuç elde etmek istemektedir. Bugün, son 5 aydır, Erdoğan, bu isteğine sadece seçimler yolu ile, “milli irade” ile varmak gibi bir naiflik içinde değildir. Tersine, Erdoğan, “milli irade” istemiyorsa, onu ikna edecek savaş metotlarını devreye sokmakta beis görmemektedir. Hızlı ve acımasızca bir savaş yürütmeye yeltenmesi, hem içerde başkanlık isteğinin ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir, hem de, Ortadoğu’da savaş kundakçıları ile ne kadar iç içe olduğunu göstermektedir.

Suriye savaşı, giderek içeride de bir savaşa dönüşürken, Erdoğan, bu savaşta daha fazla ve daha fazla ısrarcı davranarak, ABD-İngiltere hattına oynamaktadır. Buradan bir destek ummakta ve bu yolla, gelecek seçimlerde, iktidarı alabileceğini düşünmektedir. ABD ve İngiltere, acaba bu desteği verecek midir ve bu destek olursa tek başına iktidar çıkacak mıdır? Tek başına iktidar çıkarsa, acaba, başkanlık sistemi otomatik olarak gelecek midir?
Erdoğan, Suriye savaşından vazgeçemez durumdadır.

Erdoğan, bu savaşı sürdürebilmek, başkanlık sistemine “dârülharp” taktikleri ile varabilmek için, devletin Ergenekoncu kesimleri ile yeniden bir araya gelmekte tereddüt etmemektedir. Erdoğan biraz ulusalcı olarak ortaya çıkarsa ve eski Ergenekon’un yerine Ötüken vb. kurmalarının yolunu açarsa, devletin bazı kadrolarının desteğini alacağını düşünmektedir. “Orduya kumpas” kuruldu demeçleri ile, “paralel”e karşı eski “zinde” güçleri devreye sokmak istemektedir. Oysa burada bir sorun var, acaba Erdoğan, dârülharp taktikleri ile bu “ulusalcıların” desteğini alabilecek midir?

Erdoğan, AK Parti kadrolarını da kendi yanına almıştır ve 7 Haziran seçim sonuçlarını açıktan tanımadığını ilan etmiştir. Bu ilan ile AK Parti, tamamen Erdoğan’ın denetiminde görünmektedir. İçinde, kesinlikle İngiltere, Amerika, İsrail, Almanya vb. gibi güçlerin odaklanmış olduğu kesin olan AK Parti’nin, Erdoğan’ı kurtarma projesine bu denli “saf tutması”, acaba gelecekte de saf tutacaklarının garantisi midir? Bunu şimdilik bilmiyoruz.

Ama bildiğimiz şey, Erdoğan, siyasal iktidar ve devlet, birlikte savaşı kundaklamaktadır. Burada iplerin kimin elinde olduğunun çok büyük bir önemi yoktur.
Önemli olan, bir bütün olarak devletin, savaşı yükseltmesidir.

İşte savaş bloğu, bu biçimde hareket etmektedir.

Erdoğan medyası, açıktan ilan ediyor ki, eğer siz seçmenler, AK Parti’yi seçmiş olsaydınız, bu savaş olmayacaktı. Oysa, Erdoğan başkan olsa, savaşın bin kat daha tırmandırılmış hâlini göreceğiz.

Ama savaş tutmuyor.

Bu kez cenazeler geldiğinde, halk, “şehadet şerbetini içmek”, “şehitlik mertebesine ulaşma mutluluğunu tatmak” gibi ifadelerin cazibesi ile hareket etmiyor. Tersine, “buyurun oğullarınızı savaşa gönderin”, “buyurun mutluluğu siz de tadın” tepkileri ortaya çıkmaktadır. Ciddi biçimde savaş, tüm toplumda tepki toplamaktadır. Bir yarbayın, kardeşinin ölümü karşısında söylediği sözlerin onun linç edilmesi için kullanılması, boşuna değildir. Ama bu tepki, 1990’lardan açıkça farklı bir durumu ifade etmektedir.

Bu durum, toplumdaki barış isteğinin güçlülüğünü göstermektedir.

Barış bloğu, tüm halkların, toplumun tüm kesimlerinin ortak isteğinin ifadesi olarak örgütlenmelidir.

Barış bloğu, savaş bloğunu durdurmanın yolunu açabilecektir. o