“Sorunları büyüten değişikliğe işçiler ve DİSK hayır diyecektir”

İktidarın yürüttüğü başkanlık sistemi tartışmalarının ardından son olarak adına “partili cumhurbaşkanlığı” denilen anayasa değişiklik önerisiyle hedeflenen nedir?
Baktığımızda bu getirilmek istenen önerilerle, eğer yasa meclisten geçerse yargı başkana bağlanacak, yasama doğrudan başkana bağlanacak, yürütme doğrudan başkana bağlanacak. Üniversitelerde rektörler başkan tarafından seçimsiz atanacak. Dolayısıyla, hedeflenen nedir, dediğimizde:
Tek bir KHK ile grevler yasaklanabilecek, mecliste tartışılmadan kıdem tazminatı gibi tüm işçi hakları ortadan kaldırılabilecek.
Tek bir kişi, istediği zaman OHAL ilan edip her türlü hak alma mücadelemizi, örneğin grevlerimizi, yürüyüşlerimizi, hatta salon toplantılarımızı bile yasaklayabilecek, beğenmediği sendikaları, demokratik kitle örgütlerini, meslek odalarını KHK’larla kapatabilecek.
Tüm bu yetkilere sahip birinin yargılanması neredeyse imkansız. Yargılansa bile, kendi seçtiği hakimler onu yargılayacak. Bırakın yargılamayı bu kişiye mecliste bir soru bile sorulamayacak.
Örneğin seçilen kişi “kandırılsa” bile, bu konuda onu uyaran hiçbir mekanizma kalmayacak. Bütçeyi bile meclisi devre dışı bırakarak çıkarabilecek.
1933 yılında Ulusal Alman Parlamentosu’nda tüm yetkiler Hitler’e verilmiş ve başta Polonya olmak üzere o tarihlerde 1 milyona yakın insan katledilmişti. Bu durum, gözyaşı, kan ve ölümle sonuçlandı. Bu bir diktatörlüktü. Tarihe baktığımızda, o dönem Hitler’e verilen yetkiler, referandumdan evet çıkarsa başkan adayına verilmiş olacak.
Başkanlık sistemi geçerse, açık söylüyorum, Türkiye bir diktatör tarafından yönetilecek. Kısaca, TC devleti tek adam diktatörlüğüne teslim edilecek. Cumhurbaşkanı, meclisin yerine kanun yapıcı haline gelecek. Devlet, meclis yasaları yerine kararnamelerle yönetilecek. Bakanlar, başkana hizmet eden birer memura dönecek, meclis etkisizleştirilecek. Tek sorumlu başkan olacak. Yargı üyelerini başkan belirleyecek. Yasama, yürütme ve yargı erkleri başkanın elinde toplanacak.
Bizim parlamentomuzda da, cumhuriyetin kuruluş yıllarında meclisin yetki devri gündeme geldiğinde Atatürk’ün yanıtı şöyle olmuş: ‘Halk bu ülkeyi yönetmek üzere bu yetkileri size verdi’ diyerek reddetmiş. Aradan yüzyıla yakın bir süre geçmişken, bu yetkiler ülkeyi diktatörlüğe götürür.
DİSK bu değişiklik önerisiyle ilgili fabrika ve işyerlerinde nasıl bir çalışma yürütecek?
Bu konuda ilk olarak önerilen değişikliği işçilere anlatacağız. Anketlere göre yurttaşların dörtte üçü “değişikliğin içeriğini biliyor musunuz?” sorusuna “hayır” yanıtı veriyor. Çünkü böylesine önemli bir değişiklik ile ilgili TBMM’deki tartışmaları hiçbir TV canlı yayınlamamış, günlerce süren tartışmalara büyük karartma uygulanmıştır.
DİSK bu konuda işçileri bilgilendirmekle ve içeriğini bilmeden imza atmamanın, yani evet demenin yanlışlığını anlatmakla görevlidir. Nasıl ki işyerinde işçi okumadığı sözleşmeye imza atmaz, evet demez ise, bilgi sahibi olmadığı toplumsal sözleşmeye de evet dememelidir.
Burada işçiler için mesele hangi lider, hangi parti değil, memleket meselesidir. İşçilere hatırlatılması gereken şudur: Referandumda bize hangi siyasi lideri sevdiğimiz sorulmayacaktır. Hangi siyasi görüşü benimserse benimsesin, işçilerin yapması gereken; işçi sınıfının çıkarı ve ülkenin geleceğini düşünerek ve anayasa değişiklik önerisinin içeriğini bilerek referandum sandığına gitmesidir.
İşçilerin işi, ekmeği ve geleceği için bu yasalara hayır demesinin gerekçelerini anlatacağız. Salon toplantılarında bunları işçilere rahat rahat anlatabiliriz ama alanlarda, mitinglerde bunları işçilere anlatmak, biraz zor olur.
İşçi sınıfının devletten, sermayeden ve siyasi partilerden bağımsız biricik sendikal örgütü DİSK’in öncelikli tarihsel görevi üyelerini ve işçi sınıfını Hayır demeye çağırmaktır.
Bu Anayasa ne işsizliği, ne yoksulluğu, ne iş cinayetlerini, ne taşeron köleliğini çözmekte, ne de halka huzur ve can güvenliği vaad etmektedir. Aksine, anayasa dayatması ekonomik krizi de, toplumsal gerilimleri de, istikrarsızlığı da artırmaktadır. Yeni anayasa değişikliği dayatması bu haliyle çözüm değil, sorunun kendisidir. Halkın ve işçilerin sorunlarına çözüm getirmeyen, aksine bu sorunları daha da büyüten değişikliğe işçiler ve DİSK hayır diyecektir.
Toplumsal mücadele güçlerinin bu sürece dair tutumu ne olmalı?
Bu tarihi bir sorumluluk, bu tarihi sorumluluğu ortak paylaşarak mevcut iktidara karşı toplumsal muhalefetin içinde demokrasi güçleriyle, demokratik kitle örgütleri, meslek örgütleri, siyasi partilerle, sendiklarla ortak, birlikte, omuz omuza bu mücadeleyi en uç noktalara taşıyarak tarihi görevi yerine getirmeliyiz.
Ortak mücadele hattı nasıl örülmeli?
Zaman zaman tabi Emek Demokrasi için Güç Birliği Platformunda bir araya geliyoruz, ama bizim konfederasyon olarak kendi çalışmalarımız olacak. Tabi, zaman zaman birlikte de çalışmalarımız olacak. Ülkenin önümüzdeki dönemde faşist bir diktatörlüğe gitmesini istemiyorsak, örgütlü gücümüzün yettiği oranda taşın altına hepimizin elini koyması gerekir inancındayım.
Referandumdan çıkacak olası iki farklı sonuca göre; toplumsal mücadele güçleri nasıl konum almalı?
Tabi, ondan önce çıkmaması için çalışma yapmamız lazım. Bugün adı belli olmayan bir sıkıyönetim var. OHAL ve KHK’larla memleket yönetiliyor. Görebildiğim kadarıyla evet çıkarsa, hem OHAL hem de KHK’larla memleketi yönetme yetkisi olacak. Bugüne baktığımızda, işyerindeki işçi arkadaşlarımız TİS’lerde anlaşamadığı zaman işçiler grev yapar ama baktığımızda KHK ve bakanlar kurulu kararıyla grevler iptal ediliyor, yürüyüşler yasaklanıyor. Yani Türkiye’deki demokrasi güçleri, malesef baskıdan dolayı demokratik tepkilerini alanlarda ortaya koyamıyor. İşçilere grev yaptırılmıyor.
Bu ancak totaliter sistemlerde olur. Bu eğer şu an böyleyse, yarın sandıktan evet çıkıp başkanlık geçerse, bu anti-demokratik baskılar iki katına çıkar. Ama DİSK olarak kurulduğumuz tarihteki ilkelerimiz doğrultusunda; bu ülkenin bağımsız, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olması yolunda biz mücadelemizi devam ettireceğiz. Demokrasi, insan hakları, barış, kardeşlik, sendikal hak ve özgürlükler mücadelemizden geri adım atmadan yolumuza ve mücadelemize devam edeceğiz.