Zafere kadar; onurumuzla!

Bize ekmekten önce onur lazım.

Onur dediğimiz nedir: Hiç olmakla her şey olmak arasındaki korkunç terazi…

Hiç olmak; yarınsız yaşamak, dünya üzerindeki her şeyi emeğinle yaratırken, bir gün inşaatta çalışırken düşüp ölmek, bir gün açlıktan ölmek, senden geriye hiçbir şey bırakmadan; ya da her gün yaşayan bir ölü gibi boyun eğmek sömürünün her türlüsüne…

Her şey olmak; üretmenin verdiği onurla, haksızlığa boyun eğmemek, kendi geleceğin için mücadele etmek, yaşamın amacını bir gün daha fazla para kazanmada değil; insan olmakta, özgür aklıyla üreten ve yaratan insan olmakta bulmak. Bu adaletsiz düzeni değiştirebilecek güce sahip olduğunu anlayarak örgütlenmek ve gücünü senin gibi üreten diğerleriyle birleştirmek.

Hiç olmakla her şey olmak arasındaki korkunç terazide, milyonlarca insanız. Terazinin karşı kefesinde bir avuç para babası var. Biz milyonları böcek gibi gören, ve bizim sırtımızdan geçinen…

Onların egemenliğini sürdürdüğü bu sistemi; kapitalizmi anlatalım mı şimdi. İnsanın iliğini, kemiğini, emeğini, ağız dolusu gülmesini, yarına dair hayalini, ufkunu, aklını nasıl sömürdüğünü…

Gerek yok, anlatmayalım. Biz onuru anlatalım.

Çünkü kapitalizm, sermaye sınıfının egemenlik sistemi, hala insan onurunu yok edecek bir formül bulamadı. Her şeye rağmen; bütün aşağılanmaya, bütün baskılara rağmen, insanı; bir adım attığında, bir yolunu bulduğunda, ya da bir tepesi attığında korkularından sıyrılan, özgürleşen ve ayağa kalkan insanı teslim almanın yolunu bulamadı.

Şili’ye bakın: 30 yıl önce insanlara mücadele direnci ve umudu taşıyan devrimci müzisyen Victor Jara’yı parmaklarını kesip işkence ederek öldürenler, son anında bile onurundan vaz geçmeyen bir devrimcinin öldürülemeyeceğini 30 yıl sonra yeniden gördüler: Bugün sokaklarında bir isyanın sürdüğü Şili’de binlerce insan aynı anda, Victor Jara’dan dinledikleri “Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez” marşını seslendiriyor.

İnsan böyledir: Evet, tarihimizde dostunu, sınıf kardeşini satmanın, korkuyla sinmenin, yolundan dönmenin de sayısız örneği vardır. Bu doğru. Ama neden onursuzlar öldüğünde, adlarını rüzgar bile taşımazken, onurlu bir mücadelede sonuna kadar yürüyenler bugün hala yaşıyor? İnsan olmanın, toplum olmanın, tarihin meyvesi bu.

Bugün dünyanın dört bir yanında emekçiler, halklar, kadınlar, gençler isyana kalkıyor. Bu adaletsiz sistemden bir çıkış yolu arıyorlar. Çıkış yolunu biliyoruz: Devrim. Çıkış yolunu, yeniyi yaratmanın yolunu biliyoruz: Çok zorlu bir yol. Bize ekmekten önce onur lazım. Çünkü bu, onursuz kazanılamayacak bir yol. Sonunda ise ekmeği de, özgürlüğü de kazanacağımız bir yol.

Biz bu yolun yolcuları, sıradan insanlarız. Onurdan ve emek vermekten, özgürlüğü istemekten vaz geçmeyen sıradan insanlar. Bir de ölümsüz olanlar var aramızda. Öldürülemeyenler. Şu en iyi bildikleri şey katliam olan devletlerin öldüremedikleri…

Burhanettin Akdoğdu (Bekir Kilerci), 13 Aralık 1997’de Ankara Terörle Mücadele Şubesi’nde işkencede katledilen; ve öldürülemeyen yoldaşımızın adıdır. Adı, emeği, şiirleri, “Bir işçi çocuğu olarak doğdum/Bir işçi olarak yaşadım/Ve sınıfımın savaşçısı olarak öleceğim” dizeleri; adımlarımızda, emeğimizde çoğalıyor. Biz yürüyoruz, o yürüyor.

Ali Serkan Eroğlu, 24 Aralık 1997’de, okuduğu Ege Üniversitesi’nin tuvaletinde asılarak katledilen; ve öldürülemeyen yoldaşımızın adıdır. Adı, yoldaşlarını satmamanın adıdır. İnsan olmanın çığlığıdır. Bizimle nefes alıyor. Sesi sesimize karışıyor.

Tarihimizde öldürülemeyenler vardır onlar gibi. Spartaküs’ler, Şeyh Bedrettinler, Börklüceler, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Deniz Gezmiş’ler… Hepsi bu sokaklara, bu fabrikalara, mahallelere bizim gözlerimizle bakıyor.

Öldürülemeyen şey; onurdur. Başkaldırmak ve zafere kadar kavgadır öldürülemeyen şey.

Bir adım attığında, bir yolunu bulduğunda, ya da bir tepesi attığında korkularından sıyrılan, özgürleşen ve ayağa kalkan insanı teslim almanın yolunu bulamadı sermaye sınıfı.

Bizse kazanmanın yolunu biliyoruz. Devrim için örgütlenmek. Devrimi örgütlemek. Onurdan emek; emekten bilinç; bilinçten yeni ve özgür bir dünya yaratmak. Yürümek isteyene yol bellidir. Zordur, engebelidir, çelme takanı çoktur. Yürüdükçe aydınlanır. Üzerinde, adımlarımızın yanında ölümsüzlerin adımları vardır.

DEVRİM İÇİN İLERİ! YA SOSYALİZM, YA ÖLÜM!